message from the brother at milestone

message from the brother at milestone

Canım arkadaşım Alpim,

Bugun genel müdür olduğunu öğrenince inanılmaz gurur duydum ve öylesine mutlu oldum ki.

Birisiyle olan anıları illa o yitip gittikten sonra hatırlamak mı lazım? Bence öyle yapmamalı artık. Sık sık hatırlamalı. Ben o an hatırladım. Senin Bilka Siemens hp deki disiplinli ve azimli çalışmanı iş yolculuğunu uzaktan aralıklı bölümlerle takip eden biri olarak Allah’ın senin bu çabanı karşılık bırakmadığını görmek çok güzel. Takım elbiseleri çekmeler, team meetingler, sabah uçaklarına yetişmeler. Sürekli bir azim… İş disiplinin ve azmin benim için de bir örnek oldu bunu söylemek de sitedim.

Adonis

Ve o kadar çok yaşanmışlığım olan birisinin şimdi bu noktaya gelmesi. Sanki bizim mahalle takımı şampiyon oldu. Ve bu kadar çok anı biriktirdiğim, ((bekar zamanlarımızdan senin evli zamanlarına, askerlik sonrası bana kapını açmalarına, bitime tezime yardımlarına, 56K dialup modem seslerine kadar bir çok farklı şekilde hatırlayabilirim senle arkadaşlığımı) Her birisi öylesine değerli anılar ki.) bana abilik yapmaya çalışmış ve hem abi hem arkadaş da olmuş, aynı zamanda Porto Riko için aklına gelebilecek bir arkadaş olarak görmüş birinin şu anda ulaştığı yeri gördüğümde hissettiğim kelimelere sığmaz inan. Yani şampiyonluk sonrası devrik cümleler kuran sporcuların konuştuklarına benzediyse yazdıklarım, mutluluğumdandır. İleride derlerim ama sen de zaten oradaydın bu arkadaşlık anılarını biriktirirken. Ne anlatmaya çalıştığımı anlamışsındır. Allah yardımcın olsun seni utandırmasın, hak ve hukuktan da ayırmasın, içindeki o domates biber yetiştirmekle mutlu olan, filmleri beraber seyretmeyi seven, büyüdüğü toprakları hala içinde tutan halini unutturmasın. Sevgilerimle, Adnan

Racal HSM and 56k Modem
Muzaffer Bey

babacigim….kayip mi ettik seni?

“……..bir arabanin arkasinda seyahat ediyorduk.. kimi zaman bir ucak kanadi kimi zaman
kalabalik bir carsida ustu acik cadillac veya impala… en son ucuyorduk veya gidiyorduk caprio bir amerikanin arkasinda, compaq battaniyesi desenli… bir ara o indi arac hareket etti… babacimmmm diye tuttum kollarindan cektim iceri… kollari incinir diye korktum.. ama aldim… battaniye sarmisti ama yarim ama usumasin diye kastim cektim cekistirdim… bana cok guzel ton ile konusuyordu.. anlatiyordu ama bilmiyorum neydi anlattigi… hatirlamayi cok isterdim… aglayarak babacimm
ne olur gitme dedim beni birakma…..diye agladim… o ise mutlu dingin ve huzurlu konusuyordu sanki… hatirlamiyorum… babaciiiimmm dedim.. kimdi aramiza oturan, kay kay diye soylendigim
bilmiyorum… tanidik bir yuzdu, dosttu.. o arada kalabalikta etrafimda tam tepemde duran kimdi bilemedim ama tehditkardi… sanki cebimde sustalim varmis gibi elimi goturdum
arka cebine… o da geriledi… sonra baktim arka tarafa dogru oturmus.. bakiniyor ama tehditkar degil… suda kayabilen farkli bir arac gibi… oturmusuz ama sanki yatar pozisyonda…. babam sagligindaki gibiydi.. hissediyorum zayifligini ama o tutuk konusmasi gitmisti komple, hastaligindan dolayi olan… tatli dili ile konusuyordu ama keske erken uyansaydim da yaziverseydim dediklerini… sanki o gunlerden bahsediyordu.. tavsiye icermiyordu veya sunu boyle yap gibi degil de.. ogunler boyle olurdu boyle olurdu, bunlar vardi bunlar gecti hayattan der gibi tek tondan ama huzur veren… ahhh allahim
hatirlayamiyorum ne dedigini.. ama hissediyorum dengemi huzurumu ve guvenlikte hissetmeyi… o battaniyeyi ve cekip oturdugum o arka koltiguna cabrio impalanin…. “

1:06… anneme mesaj attim.. acaba kayip mi ettik babami…. 29 Eylul 2020 01:29:32

11 Kasim 2020, babami sabahtan 8:55 gibi kaybettik. Ben aksam yuruyuse cikmistim, o annemle vedalasmis. Ben yine vedalasamadim babacigimla, tipki hayramcamda oldugu sekli ile. Allah rahmet eylesin, belkide o guzel kalbinin son atislarini parmaklarimin ucunda hissettim de tutamadim, saklayamadim. Annem uzuluyor, ben uzuluyorum, bahar geliyor da kime seslenecegim ayvalar cicek actiginda ve leylekler geri geldiginde bilmiyorum. bilmiyorum evde ve bahcede yaptiklarimin raporunu verecegim kime verecegim…kim beni ilgi ile dinleyecek ve kim videocall dan bakacak…….

Anlik değişen kosullarda mücadele icin plan yapmak….

Önce ülkeye dondum ama hersey çok ama çok ince başladı. Ilk 2000 de ise basladigimda boyle birey yoktu ama 2001 gibi idi sanırım Barbaros beni account manager yaptiginda (hatta o zaman bile naif idim) bir gün dedi ki “Alper tüm Am’las birbirinin rakibidir…..” devam detay bende kalsın dediğimde hersey başladı. Isa almak, kazanmak, başarmak, yönetmek, güçlenmekteyiz diye baslayan bir sure….hakkimda iki şey söyleniyordu. Ilki bu adam onun kulahini buna bunun kulahini ona takiyor, isini bilir derlerdi ama altında ufaktan bir yıpratma çabası ve kiskanclik hisseder gibi oluyordum. Ovmekten çok yermeye….Ikincisi ise bu herif farklı…o bakiniz çok iyi olacak iyi yerlere gelecek…burada ise kendimi daha hakli goruyordum yöntemlerim icin. Benim cevabım ise hep, varsa bir yanlış durumumu lütfen ortaya koysunlar, ki bilelim. Insanlari push ettigim, zorladigim ve istediğimi yapmaları konusunda baskiladigim söylendi, oysa kendi açımdan, kemikleşmiş aliskanliklari ittirmeden zor kullanmadan değiştirmekteyiz mümkün umuyordu ve gördüğüm ve tecrübe ettigim ise, gercekten cogu kural diye önümüze konan seyin gercekte sadece aliskanlik, tembellik ve comfortzone’dan çıkmama istegi oldugunu goruyordum. Tabi ki bu bana maruz kalan insanlarda memnuniyetsizlik yaratıyordu. Bu da etrafımda benden hazzetmeyen insan adetini arttırıyordu. Inancim ise, basarili oldukça ve insanları basarili ettikçe benim pesimden gelecekleri idi. Ki bu durum goreceli olarak dogru cikti, cunku bana inanan etrafımda kenetlenmiş bir grubu oluşturdum ama tabiki akıntıya paralel yüzmekteyiz isteyen oncalarinin oldugunu unutmamak gerekiyordu. Dedim ki zaman içerisinde tek yakalar insanları birer birer yanıma çekerim dedim. Bunu da pekcok kiside ve yerde başardım diye düşünüyorum. Ama hala gidecek çok yolum var, bir de cenem yüzünden çok çektiğim kısımlar var. Neyse çözeceğiz her durumda.
Bugüne kadar, yaklaşık 20 yılda çok GM adayı gordum. Tugrul Abi, Serdar Bilecen, Hakan Ariturk, Resan, Levent Iskid, Zeynep, Tayfun, Murat Canturt vsvs. Belki Tayfun hariç, tümü icin GM icin doğalar aday denmişti ve belki succession planlar yapıldı. Ama ne oldu ise, herbiri yolun basında veya ortasında oyundan düştüler veya yollarını şirket disina yönelttiler. Tüm bu case’lere baktigimda ortak konunun, gerçeklikten kopma, asiri kuvvetlenme, güç sarhoşluğu, hersey kontrol ediyorum dediğin anda en zayifladigini görememekti. Gaza getirmek isteyen ” abi ne zaman gidiyor Sahin veya Mehmet veya Serdar veya Gungor” dediklerinde evet diye baslayan ve bu isin sonrasında ben olacağım dediğinde kendini o akıntıya kaptirmis oluyordun. Boyle oluncada ” Erken öten horoz…” durumuna duruyordun. Ayni tuzaklar hem dışardan hemde kendi is arkadaşlarım arasında da bana kuruldu, ama ben kendi kendime sorduğumda Gungor abi’nin artik gitmesi gerektiği konusundan çok emin olamıyorum. Ilk yıllarımda zorlandigimi söyleyebilirim, hatta benimle ilgili belki onu yönlendirmiş bile olabilirler. Hatta ondan aldiüim feedback’leri düşündüğümden baya birilerinin hakkımda ileri geri konuştuğunu düşünüyorum. Ancak şansım da yaver gitti belki, JK’un da bölgeye gelmesi ile bana gorev vermesi ile onunda düşüncelerinin değiştiğini düşünüyorum. Önce her yaptigimize sorguluyor, beni siki siki takip ediyor, hatalarımda beni belki digerlerine oldugundan daha sert uyarıyordu, sonrasında kredi vermeye başladı, ve umuyorum onunda guvenini kismen de olsa kazanmisimdir.
Gungor abi ye baktigimda ondan öğreneceğim daha çok şey oldugunu düşünüyorum. Ancak bir hafta evvel duydugum onun Oracle’a gidebileceği konusu, beni bir miktar paniğe sürükledi. Su an Satisin tümü uzerinde hakimiyetim var ve Kanalı kullanıp her konuya dahil olabiliyor ve şirketi istediğim yonde geliştirmeye ve daha rekabetçi ve hirsli olmak konusunda yonlendirebiliyorum. Ve bunları yaparken de olabildugunde eksik olan collobration, inclusive olma, respect, calm, cool, open for feedbacks, anter management gibi yılların konularını adresliyorum, ayni sekilde akıllarda olan perception’lari sekillendiriyorum. Bunu yaparken Idil bana çok yol gösterici oluyor. Hal boyle iken Gungor agabeyin is değiştirmesi beni hızlı bir MD selection surecine sürükler ve bu surece istediğim gibi hazirlikli olmaz miyim? diye korkuyorum. Johannes’in DACH’a gecmesi, yerine yeni MD’nin kim olacaginin net olmaması beni biraz strese yapıyor. Buyuk ihtimalle Gungor beyin, Idil Hanimin, Johannes’in, Sebastian’in ve diğer yonetim ekiminin biraz daha az olsa da destegini alırım ve hatta election processing olmadan bu rolu alırım gibi hissediyorum. Ama yine de hazirlikli olmak istiyorum. Bu 2018 e baslarken insanları cesur-durust-takimdas-denemekten ve hata yapmaktan korkmayan-hirsli-kazanmaya istekli ve kaybetmeyi kabul etmeyen- sorumluluk alan-fazlasi icin savaşan bir takim olmak icin commit dolmuştu. Bu tarafta kendi takımlarından baslamak ile heryere etki ederek çok yol aldım diye düşünüyorum. Kismet olacak ise PN, GSD, Operasyon, Aruba ekiplerine de bu anlayisi asilayacagim ve hatta Ankara ekibi icinde hedefim ve enerjim oldugunu düşünüyorum. Ama sadece bu olası erken exit senaryosu patronun beni strese etti. Biliyorum bir big picture çizip, legendary plan’i extend edip, aksiyonları ve timecapsule mantiginda 2025 HPE’yi kafamızda hayal edip o yonde bir plan ortaya koymaliyim ve execute etmeliyim. Ve bu yolculukta Yasemin’in Tolga’nin, Mehmet’in, Eda’nin, Mert Agabeyin, Eser’in, Hande;nin Mustafa Altuntas’in, tabi ki Merten’in ve pekcok arkadasimin bana çok faydası olacaktır. Bunu koordine ve organize etmeliyim.
Bu gorev icin hazırladım kendimi, gücüm, akil saglıgım, enerjim, istegim, yeteneklerim var, avantajlarım var, bitmeyen enerjim var. Allah saglik verdigi surece bu takimi ve şirketi, Turkiyenin en agresif, basarili, her zaman heryerde, basarili isi kaybetmeyen, isi geliştiren ve herkesin pesinden geldigi ve onu izlediği bir şirket haline getiririm. Clever-Creative-Aggressive mantıki ile başladım, TeamSpirit-Bold-Couraged-Inclusive-Trustfull-Committed-Loyal ile genislettigim bir is yapis yöntemi oluşturduk oluşturuyoruz.
Söyle baktigimda, iyi bir plan koymam gerekiyor. Yapacagimiz workshop sonrasında Zeynep ile oturup calışma prensiplerimizi takim arkadaslarimin burada calismaktan mutlu olmaları icin buraya benim gibi kendi evleri gibi hissetmeleri icin gerekli itemlari netleştireceğim. Uzerine alana baski, adam adama mücadelenin ayni anda olduğu, her zaman bir adim onde, yönlendiren çekip goruren mantıki ile bir modeli dokumante edeceğim. Bunlar oldugunda da beni secmemeleri icin sebepleri koyup onu da elimine edecek bir calışma yapacağım. Beni secmeleri cin ise olacak sebeple çok ama çok kuvvetlendireceğim. Yaparım!!! Yapacağım!!! Ilker’in lafı ile kutsal yürüyüş devam ediyor ama hedefi bulması icin elimden gelenin en ama ennn iyisini yapacak ve gerisini Tevekkul edeceğim. Inancim basaracagim!!!! Allah yar ve yardımcım olsun!

Hayramcam, Mengene, Zaman, Degisim

Hayramcam, Mengene, Zaman, Degisim

 

Elif Amerika’ya gitti, kız yukarda oyun oynuyor ben dışarda oturdum önce cay ictim simdi Eda’nin getirdiği viski ile puro iciyorum. Bahceye baktigimda 6 yıl evvel Elif ile ilk aldigimizdaki halini hatırlamaya calisip şimdiki haline bakıyorum bahçeye. Yaza, bahara uyanıyor bahçe, tmm ağaçlar ufak ufak uyanmaya başladı, aklımda arkadaki asmaların büyümesin icin bir düzenek kurmak geciyor, bir yandan da komsulara ayıp olur mu diye düşünüyorum ama çok sorun olmaz sanirim. Sonra bir anda aklıma düşüyor on tarafa diktiğim ağaçlar ile visne, trabzon hurması, nektarin, zeytin, nar falan filan derken kucuk bir ormanın ilk adimlarini attım sanıyorum, arkada ise cinar, somut, cevizler vsvs zaten yazin çok güzel oluyor.

Sonra aklıma çocukluğumda Hayramcamin bagi ve bahçesi dustu. Kaç yasimdaydim hatırlamıyorum ama bildigim 4 yaşımdan 17 yaşıma kadar yazları bolbol vakit geçirdiğim bahçe geliyor detaylıca. Aslında detaylı diyorum ama hatırlamaya calistikca icime gercekten bir acı saplanıyor desem edebi olmak icin degil hissimi anlatmak icin uygun düşüyor. O bahçeyi hatırlıyorum, haziran 1 dedik mi karnemizi alır hemen amcama giderdim, cuma günü olurdu hep. Karne ile baslayan Konya da baharın baslamis olduğu, tamami ile yaza hazirlandigi Haziran 1 ile bahçede oyunlarım başlardı. Birbiri ardına dizilmiş onlarca yüzlerce baa bahçe sadece aralarda sinir icin oluşturulmuş menderesler olurdu, yola çıkmadan patikalardan kilometrelerce (yada benim cusseme kilometrelerce gibi gelirdi) giderdik. Bir tarafta Ucakli Dedenin bahçesine, oteki tarafta ise Karaarslan yoluna kadar gidilirdi. Aslında Karaarslan yoluna gitmek ise agabeyim ve Hasan agabeyimden duydugum efsanelerdi çünkü gercekten orası keşfedilmemiş amazon ormanları gibi gizemdi benim icin. Anlatirlardi ama hiç gitmemiştim ve hep hayal ederdim. Amcamin bahçesinde hayat fiskirirdi! Sadece bahar ile baslayan yesillenen ağaçlar, asmalar, sebzeler ve meyvalar degil, ailem icinde hayatin fiskirdigi yerdi. Hayramcam hayatinin zirvesine ulasmis ve gucunun-yasinin zirvesinde yaşardı, her insan öyle oluyor ya. Benim gibi 45’lerinde aklına olum gelmez, cocuklarinin, Yengeyengemin, kardesi babamin ve yegenlerinin olduğu hep geleceğe umutla baktigi, onlara bir hayat yasam verdigi bir donem. Oyle diyorum cunku öyle hissediyorum. Belki o da o zamanlar benim oldugum bu yaştaydı. Babam, yıl 1984 desem 40 demek ki Amcam da 47-48. Simdi ise ben 45, agabeyim de 51. Ayni zamanlardayız. Guclu hissediyoruz, hayattan beklentimiz bir umut, mutluluk, keyif veya özetle güzel bir yasam. Sonra hayat hızlanıyor kimimiz icin kimimizde yavaşlıyor ve düşüyor.Amcamin bahçesinde su yollar vardi, özenle yapilmis bir havuz vari, havuzun suyunun fiskirdigi doğalar taslarla yapilmis bir fiskiye, tipki hükümet binasının ardında olan KayaliPark daki fiskiyenin küçüğü. Su hayat verirdi, her zaman bir gelişimden icin calisirdik, kimi zaman yeni bir kulübe yapmak, kimi zaman yeni bir sebze ekmek, kimi zaman yeni dogan buzagiyi beslemek veya olan kayisilari toplamak veya sabirsizlikla kirazların kizarmasini beklemek. Veya olacak iftar oncesi geldigimiz sofra ortusu ile dallarını salladigimizi dut agacinden beyaz veya karadut toplamak. Bazen de yengeyengem veya Hasan agabeyim ile onca ot arasından yenilebilecek dedesakali ve ismini hatirlayamadigim bazı otları toplamak. Bildigim teksen, hayat ailemiz icin yükselişteydi. Babalar anneler genc, cocuklar gelişimden caginda her yaz gecesi gece yarilarini gecen sohbetler, amcam ile babamin anlattigi hikayeler, dedemin ve koyun hikayeleri. Babannem 1982 yılında vefat etti. Yanlış hatırlamıyorsam ben ilk okula yeni baslamistim. O zaman farkında degilim ona yasatmis olabileceğim üzüntünün. Bilemiyorum, bilinçli degil ama zaman deyince bunlar oluyor. Cok acımasız hayat, ağlamak geliyor icimden. 2-3 yaşımdan beri babaannem hep benle ilgilenirdi. Kagit oynardık, “al kara maca ver karamaca” hep yenmeme müsade ederdi, ayni oda da uyurduk, geceleri dua ederdi, sarisin boylu poslu yesil gozluydu diye hatırlarım. Bir defa kizmisbim “geceleri hep arapca şarkılar söylüyorsun” diye. Nasıl hissetti bilmiyorum. Kendine has bir kokusu vardi, dua eder namaz kılardı. Hatta geyik postundan bir seccadesi vardi. Severdim. Tulbenti vardi kokusu burnuma geliyor, sevgi guven. Mestli ayakları, kınalı saçları ve elleri vardi, kusagi vardi ve tam Turkmen renkleri olurdu uzerinde. Kucukken oyun olsun diye masaya bitişik duran sandalyelerin arasına gizlenmiştim de nasıl korkmuş. Neyse, vefat haberi geldigi aksam Amcamlarda kalmisti, namazda ruhunu vermiş, isiklar icinde uyusun. Sabah erken kalktigimda okula göndermediler, ben de birey anlamadım belki de okula gitmedim diye memnun bile olmuş olabilirim. Hatta cenazede dagitmak icin sekerler alindi, hatırımda hala, annemin busesinde duruyordu en son. Sonra 1 ay babam yas icinde evde televizyon acilmadi. Belki de okula gittim diye yalnız kalmisdi babaannem, belki o da hizlandirdi vefatını. Sirti agrirdi, bana kendini çiğnetirdi, Hayramcamlarin sobasında işittiği taslari sırtına, ağrıyan yerlerine koyardı. Bazen zoruma giderdi üşenirdim çiğnemeye. Babaannemi kaybettik ama o durumu sindi daha net anlıyorum, dedimin ailesinin yükselişi bitmiş, dedem vefat etmiş, koydeki düzen bozulmuş babam ailesini kurmuş, amcam ve halalarım ailelerini kurmuş ve ucmuslardi yuvadan. Dolayisi ile güçlenme ve gelişme bitmiş dağılma baslamisti. Dedimin ailesinin durusu, baska baska ailelerin yükselişi ile devam eden degisime ayak uydurmuştu. Babaannemin kaybı ile o süreç bitmiş ama Amcamlarin, babamlarin yükselişi baslamisti. Iste benim hatıralarım tam burada başlıyor ama o zamanlar boyle yorumlamamistim. Sonra doyasıya yıllarca bu gelişmenin icinde yaşadım, bahçe hatıralarımda hep oradan. Amcamin arıları vardi, orada gordum erkek ari nedir, iğnesi neden olmaz, işçi ari savasci ari, kralice ari, sepet kovan, sandık kovan nedir. Ari ogul verdi, ogul nasıldır nasıl kovana yerleştirilir, arılar nasıl duman ile sarhos edilir. Nasılagaca asi yapılır yada asaca zift ile yaralanan yerleri tedavi edilir. Kostebek tabancası nedir. Nerden kaldigi bilinmez bir revolver-altipatlarim vardi. Herhalde Hasan agabeyimdedir su an. Pekmez ve baa bozumu nedir, sıra nasıl çıkar, pekmez yaparken puf noktası diyebileceğimiz, ayni bağın toprağından kaynayan pekmeze toprak katildigini oradan ogrendim. Findik agacini ilk orda gordum ama Konyada findik yetişmediğini de orda gordum, ilk beyaz kiraz, velilerin bahçesinde gordum. Catlayana kadar erik, kiraz, kayisiyi oradan yedim hemde agaca tırmanıp ta uzerinde yerim ayni sekilde ellerimi zift gibi karartacak sekilde karadut yediğim veya ceviz topladigim zamanlar oldu. Cevizin karaligini ceviz yaprağı ile temizlemeyi orada ogrendim. Orada yeni dogum yapan ineğin sütüne Agiz dendiğini, seker ile pek güzel 0ldugunu orada ogrendim. Hayramcam sayesinde hasretle savasi, budamaya gordum. Erkek uzum , çekirdeksiz uzum ilk orada gordum. Sanki laboratuvar gibiydi. Orada Hasan agabeyimle köprüler yaptım, su yollar uzerine. Visnenin sadece hisne suyu ambalajları içerisinde olmadigini, ve aromasını orada gordum, kendimden geçtiğim, keske çekirdeği olmasa da avuç avuç yesem dediğim zamanlar hep oradaydı.Biz gülüyor, egleniyor ve buyuyorduk tipki ailemiz gibi ama sonra farkettim bu gecen zamanlar bizleri buyurur ve geliştirirken Hayramcami zamana karsi yavaşlatıyor ve yaslandiriyor. Hayat bir geri, vikisi var, duraklaması var ve inisi var. Hersey gibi evimizi de buyutuyorduk ama yavaşlayan bir hazla. Lisede yavaşlayan ivme ile fizik dersleri alırken bunun aslanda doğanın kanunu olduğu ve heryere uygulanacagini iste 46 yaşına girdigimda idrak edebilir olacagimi bilemiyordum. Önce Atilla agabeyim (isiklar icinde uyusun) evlendi ki bu buyuk bir degisimdi ailede, sonra Yagmur oldu. Yagmur ise bana ve konumuma etkisi ile kalici hissettirdi degisimi. Ailenin en küçüğü ve ayricaliklisi konumumu ona devrettim. Artik hayramcamin torunu olduğu icin, gönlümü alsa dahi ailemizin en küçüğü ve biricigiydi. Ben o yaşımda, Alper kıskanıyor demesinler diye, kendi cocuk aklımla oyuncaklarımı ona hediye ediyordum ama icten ice uzaklaşıyordum bu mutluluk çemberinden, buna büyümektedir deniyor sanirim.

Artik yazlarımı bahçede daha az geçiriyordum zaten geldigimde de Yagmur benim zamanında yasadigim seylerin benzerini yaşıyordu. O da çok şanslı diye düşünüyorum bu tecrübeyi o da maddi diye. Hayramcami yasamak ve deneyimlemek belki bir ikimize kısmet oldu. Zaman içerisinde, ergenlik ve okul yaşamı savrulduk. Bu arada Atilla agabeyimden sonra Hasan agabeyim sonra Mehmet agabeyim, sonra agabeyim evlendiler. Eskiden her cuma cumartesi bir araya gelen ve saatlerce birlikte vakit geçiren, yaz gecelerini bitiremeyen, iftar ramazan kurban icin sürekli birlikte olan aile ufak ufak ayni düşmeyecekmiş başladı. Baska ailerler oluştukça, o ailelerin gelişimi başladı. Ilk gelişimden Yagmur ardından Elif ardandan Hayri sonra Mert arada Deniz ile son bir büyüme, devamında da her olusan ailenin kendi gelişimleri neticesinde kopmalara sebep oldu. Aynisi Babamlarda biraz farklı oldu.

Agabeyimin biraz sorunlu olan evliliğinin baslangici yüzünden hızlı bir ayrışma yaşandı. Ilk baslarda Agabeyim kopuş yaşadı ve kendi gelismine baslarken biz 4 den 3 e sustuk ve daha fazla Amcamlara bağlandık. Sonrasında Agabeyim tarafında konu cozumlensede asla aynisi gibi olmadı ve benimde ilk evliliğimin gitmemesi sebebi ileBabam ve Annem icinfarkli ilerledi. Benim Istanbulda olmam sebebi ile benim kendi yoluma gitmem, bizimkiler icin farklı ilerledi.Hayramcama döndüğümde,son hatirladigim benim is hayatin baslayacagim 1996 Ekim ayından evvel 15 Eylül’de 1 haftalık koye gitmemiz ile neticelendi.

Hayramcam, Babam. Hasan Agabeyim ve ben bizim yesil 124 ile koye gittik. Yolda verdigimiz bir molada banam ve Hayramcam çömelmiş eski günleri yadederken Hasan agabeyim sozu icimde hep kaldı. Onlara bakarak “bak bunlar bir daha ne zaman boyle olurlar bilinmez ama olum herkes icin var Alper” demesi beni hala düşündürür. Sonraki yıllarda olmadık seyler oldu, sonra ogrendik ki Hayramcamda amansız bir hastalık var ama hala mutlu biten Turk filmleri gibi bir mucize olup Amcamin iyilesecegini dusundum.

En son hatirladiklarimdan, kisa denk gelen bir ramazan bayramı icin Istanbuldan gelip Amcami zayiflamis görüp, sonradan bir anda nesesinin ve enerjisinin geldigi gunun akşamında dizlerine sicramis kanserin grisi ve sizisi gitsin diye dizlerini ovdugumu hatırlıyorum. Beni usandirmisti Amcamin bu agrilari, insanin ici yanıyor simdi bile düşündükçe. Sabahina da Amcamin kaybettik. Tam tuvalete gittiğimde cigliklari ve veryansinlari duydum ki Hayramcam’i kaybettik. Ise o zaman gökyüzü nasıl ic bunaltıcı ise hayatta öyle.

Hayat o bahçeye ve çocukluğuma asla gunesi bir Haziran 1 seklinde doğurmadı. Hayramcami özlüyorum, daha da baska ifadesi yok bu hislerimin. Amcam vefat edince onun ailesinin gelişimi, güçlenmesi ve zayıflaması bitmiş yeni yeni ailelerin büyümeleri icin meydana bizlere birakmisti. Simdi donup bakıyorum aileme, Hasan agabeyim, Mehmet Agabeyim ve agabeyim kendi büyümelerine bakarken, ben ayni sekilde kendi yolumda giderken, bize bugünleri verenler sahneden birer birer çekiliyorlar. Ne zor, oldugun yerden inmek ve başkalarına yer acmak icin oyundan çıkmak. Ayni seyi dizim Idil’e bizde yasatacak olmamız ne zor. Acaba Hayramcam ne düşünmüştü. Bu dongu çok zor, özlemek tahammülü ne zor bir deneyim. Yakin zamanda hayatıma giren bir soz: “insan hayati 3 kelime: eğer-meger-keske” çok acı tat bırakıyor agizimda, ozellikle de KESKE ne feci bir kelime. Keske Amcam ile daha çok vakit geçirseymişim veya keske Amcama sigara icirmeseymisim keske arkadaşlarımla vakit geçireceğime orda vakit geçirseymişim diyemiyorum, dongu ve degisim insani çekiyor ve seni sen, hayati hayat yapıyor.

Elif amerikada Idil, Cherly ile oyun parkına gitti, ben de bahçemde oturmuş bunları yazıyorum. Bu bahçeye sahip olmaya karar verdigimde iki temek duygu vardi icimde: Korku ve mutluluk. Bu baca Hayramcamin bana verdigi bir hediye, adi mutluluk! Korku ise acaba başarabilir miyim? Bir bahçe, öyle Hayramcamin bana sagladigi seyler gibi sadece eglencesinin yanında bana yansitmadigi zorluklara göğüs gerebilir miyim? sorusunun bilinmezligiydi.

IMG_9075

 

 

Simdi goruyorum ki gutum yettiğince burasını bayindir kilmak ve sonradan sahneden çekilmekte ve degisime emanet etmek gerek sanirim.

Hayramcam, Babannem, Atilla agabeyim isiklar icinde yatın…sizi özledim ve size minnettarım hersey icin, bugunum icin, beni yetiştirdiğiniz ve emekleriniz icin.

Uc resim özetliyor herseyi, sanirim bizlerde eklendikçe kendi resimlerimizle, sonsuz albumu tamamlayacağız..dedimin geçirdiği trafik kazasi sonrası çektirdiğin resim, Hayramcamin hastayken yatakta çektirdiğin resim, yukarda Atilla agabeyimin hastanedeki resmi….

Alper 7 Nisan 2019 – Pazar

 

Idil’s labyrinth

Idil’s labyrinth

 

Kizimin bana surprizi! Dun aksam yemek yedik, kizin enerjisi bitmedi, baktım Cherly’i zorluyor, yürürken ellerinden tutması icin. Butun gun dedim, kız Idil’e gozkulak oluyor, ben babasi olarak ne yapabilirim diye dusundum, bu arada üşenmedim desem yalan olur…sonra bir düşünce aklıma takıldı, bu kiz (yani Idil) benim kizim ve ilerde BABA-KIZ olarak birlikte neler yasayacağız bakalım gibisinden….sonra neden bekliyorum ki, alayım Cherly’in elinden hem o biraz nefes alsın hemde Idil ile takılmaya simdi başlayayım, büyümesini beklemeyeyim dedim. Neyse tuttum ellerinden yürümeye başladık, o nereye çekerse oraya gideceğiz veya gitmesine yardim edeceğim dedim 🙂 Once antreden dış kapıya yürüdük. Cam kapi kapalı, orada ayakta bıraktım, gittim terliklerimi giydim. Sonra açtım kapiyi, bahçe kapısına yürüdük, açtım kayan kapiyi, Leke bu arada yabancı geldi sanıp havlamaya başladı, neyse ciktik disari, leke cikmasin diye surgulu kapiyi kapattım. Başladı merdivenlerden inmeye, indik. Yan komsuda Zoe nin yanina yaklaştık, Zoe saskinlikla bakıyor bizim kıza, elini uzattık, yaladı. Neyse Idil devam etti sokağa dogru. Yokus yukarı-asagi, secti asagiyi. Yurumeye basladik sokagin asagisina dogru, T-Junction’a geldik, baktı saga sola, secti sağı, yürümeye başladık, geldik roundabout’a devam etti soldan, roundabout’un etrafından dönmeye, ilk exit’i gecti hiç duraksamadan, arada komsularimizdan gördüler….aaaa!!!aaaa!!! nasilda yürüyor hızlı hizli dediler (tabi ki ellerimden destekli). Bu arada sirtim ağrıyor çünkü bacaklarım açık, arasında Idil, sağlı sollu tutuyorum ellerinden aski gibi ilerliyoruz. Arada sirtim agridikca, yine sağlı sollu tutarken Idil in sağına geçerek yürüyorum ki azıcık belimi rahatlatayım. 1-2 defa deniyorum tek elle tutsam acaba olur mu, Idil ısrarcı iki eliyle beni kavramaya. Neyse devam ediyoruz roundabouttan 2. exit e gelince yolun assagisina devam ediyor. Aklımda “acaba mi? olabilir mi?” dediğim şey sanki gercek oluyor. Evden ciktigimizdan beri, bu kız yoksa cocuk bahçesine mi gidiyor sorusuna cevap EVET gibi duruyor. Boyle paytak paytak ve ısrarlı ilerliyor ki inanamıyorum.Yoldan asagi inerken ilk sola bakıyor, 1 saniye falan, benzetemiyor ve beni, asagi devam der gibi çekiyor, yürüyoruz yolun sonundaki T-junktion a dogru. Geldigimizde, ben her ayırımda ters yone dogru ilerlermiş gibi yapıp test ettigim icin tekrar deniyorum cocuk parkinin tersi istikamete gitmeye calisiyorum, tum gövdesi, gucu ve elleri ile ters tarafta inat ediyor. Hatta zorluyor beni sola dönmeye, yolun kenarında ilerliyoruz tenis, basketbol sahalarının olduğu yere dogru. Tam diyorum atladı bu sefer, 45 derece ani dönüş yapıyor ve kendimizi oyun parkinin kapısında merdivenleri tırmanırken buluyorum. Tedirgin oluyorum çünkü elimde bez yok ve tum gun yagmur yagmis, biliyorum heryer islak. Bir an düşünüyorum atletimi cikartip kurulayayım veya bizim kizin onlugune kurulayayım sonra her yeri islanacak Idil’in diyorum. Neyse ilk salıncağa yaklaşıyor, hafif egip salincagin oturagindaki yagmur suyunu akıtıyorum, goruyor Idil, “It is all wet” diyorum, donuyor ikinci salincagi kontrol ediyor, o da ayni, ve tahtarevalliye bakıyor, islak 🙁 sonra anlamış gibi kapıya dogru yürümeye başlıyor ama hissediyorum ve goruyorum icindeki gurur, kivanc ve basarmış olma hissini :))) çok komik yaw. Yurudugumuz mesafe toplamda 400-500metre ama 6-7 dönüşlü-secenekli. Sonra dönüşe geciyoruz, siz kızmıyor homurdanmıyor. Kucagima alıyorum Elif koseden gözüküyor, anlatıyorum olanları 🙂 Neyse yürüyoruz eve dogru, değişerek tasiyoruz sipayi!! Ağır tabi. Bizim sokaya gelince Cherly koşarak yokuştan assagi bize dogru geliyor. Belli ki bir anda ortadan kaybolunca hem Cherly hemde Elif paniklemişler. Anlatıyorum hikayeyi kısaca. Neyse iceri gidiyoruz, herkes iceri girerken Idil girmiyor, tekrar çekiyor beni bahçe yolundan arkaya dolandırıyor, Leke arkamızda. Komik ama birşeyler yapmak istiyor. Arkaya ve oradanda ana bahçeye donuyorum. Bahce islak, kis bahçesinden iceri girelim diyorum, Idil beni aksi istikamete Asma’nin olduğu tarafa çekiyor. AAA!!! anlıyorum ki orada kendi kaydiragi ve tahtarevallisi var. Inanamiyorum. Sipa buyuk ihtimalle buradakilere bakalım kuruysa oynanayım diyor. Gercekten abartmıyorum. Olani yazıyor/ anlatıyorum. Goturuyorum ve gösteriyorum ikiside islak, o ana kadar beni zorlayan kız, donuyor eve dogru yürüyor. Inanamiyorum!!! Gercekten kizim kafasında plan yapıyor, deniyor, kontrol ediyor ve karar veriyor. Benim kucuk şeytanım, Allah seni daim basarili, mutlu huzurlu ve vatana millete faydalı etsin. Tebrikler diyorum. Bunlarida gece gözüme uyku girmediğinden yazıyorum.

Alper

Ev-Alper 26 Haziran’i 27 Haziran’ bağlayan gece veya belki geceyarısından sonra