Elif Amerika’ya gitti, kız yukarda oyun oynuyor ben dışarda oturdum önce cay ictim simdi Eda’nin getirdiği viski ile puro iciyorum. Bahceye baktigimda 6 yıl evvel Elif ile ilk aldigimizdaki halini hatırlamaya calisip şimdiki haline bakıyorum bahçeye. Yaza, bahara uyanıyor bahçe, tmm ağaçlar ufak ufak uyanmaya başladı, aklımda arkadaki asmaların büyümesin icin bir düzenek kurmak geciyor, bir yandan da komsulara ayıp olur mu diye düşünüyorum ama çok sorun olmaz sanirim. Sonra bir anda aklıma düşüyor on tarafa diktiğim ağaçlar ile visne, trabzon hurması, nektarin, zeytin, nar falan filan derken kucuk bir ormanın ilk adimlarini attım sanıyorum, arkada ise cinar, somut, cevizler vsvs zaten yazin çok güzel oluyor.
Sonra aklıma çocukluğumda Hayramcamin bagi ve bahçesi dustu. Kaç yasimdaydim hatırlamıyorum ama bildigim 4 yaşımdan 17 yaşıma kadar yazları bolbol vakit geçirdiğim bahçe geliyor detaylıca. Aslında detaylı diyorum ama hatırlamaya calistikca icime gercekten bir acı saplanıyor desem edebi olmak icin degil hissimi anlatmak icin uygun düşüyor. O bahçeyi hatırlıyorum, haziran 1 dedik mi karnemizi alır hemen amcama giderdim, cuma günü olurdu hep. Karne ile baslayan Konya da baharın baslamis olduğu, tamami ile yaza hazirlandigi Haziran 1 ile bahçede oyunlarım başlardı. Birbiri ardına dizilmiş onlarca yüzlerce baa bahçe sadece aralarda sinir icin oluşturulmuş menderesler olurdu, yola çıkmadan patikalardan kilometrelerce (yada benim cusseme kilometrelerce gibi gelirdi) giderdik. Bir tarafta Ucakli Dedenin bahçesine, oteki tarafta ise Karaarslan yoluna kadar gidilirdi. Aslında Karaarslan yoluna gitmek ise agabeyim ve Hasan agabeyimden duydugum efsanelerdi çünkü gercekten orası keşfedilmemiş amazon ormanları gibi gizemdi benim icin. Anlatirlardi ama hiç gitmemiştim ve hep hayal ederdim. Amcamin bahçesinde hayat fiskirirdi! Sadece bahar ile baslayan yesillenen ağaçlar, asmalar, sebzeler ve meyvalar degil, ailem icinde hayatin fiskirdigi yerdi. Hayramcam hayatinin zirvesine ulasmis ve gucunun-yasinin zirvesinde yaşardı, her insan öyle oluyor ya. Benim gibi 45’lerinde aklına olum gelmez, cocuklarinin, Yengeyengemin, kardesi babamin ve yegenlerinin olduğu hep geleceğe umutla baktigi, onlara bir hayat yasam verdigi bir donem. Oyle diyorum cunku öyle hissediyorum. Belki o da o zamanlar benim oldugum bu yaştaydı. Babam, yıl 1984 desem 40 demek ki Amcam da 47-48. Simdi ise ben 45, agabeyim de 51. Ayni zamanlardayız. Guclu hissediyoruz, hayattan beklentimiz bir umut, mutluluk, keyif veya özetle güzel bir yasam. Sonra hayat hızlanıyor kimimiz icin kimimizde yavaşlıyor ve düşüyor.Amcamin bahçesinde su yollar vardi, özenle yapilmis bir havuz vari, havuzun suyunun fiskirdigi doğalar taslarla yapilmis bir fiskiye, tipki hükümet binasının ardında olan KayaliPark daki fiskiyenin küçüğü. Su hayat verirdi, her zaman bir gelişimden icin calisirdik, kimi zaman yeni bir kulübe yapmak, kimi zaman yeni bir sebze ekmek, kimi zaman yeni dogan buzagiyi beslemek veya olan kayisilari toplamak veya sabirsizlikla kirazların kizarmasini beklemek. Veya olacak iftar oncesi geldigimiz sofra ortusu ile dallarını salladigimizi dut agacinden beyaz veya karadut toplamak. Bazen de yengeyengem veya Hasan agabeyim ile onca ot arasından yenilebilecek dedesakali ve ismini hatirlayamadigim bazı otları toplamak. Bildigim teksen, hayat ailemiz icin yükselişteydi. Babalar anneler genc, cocuklar gelişimden caginda her yaz gecesi gece yarilarini gecen sohbetler, amcam ile babamin anlattigi hikayeler, dedemin ve koyun hikayeleri. Babannem 1982 yılında vefat etti. Yanlış hatırlamıyorsam ben ilk okula yeni baslamistim. O zaman farkında degilim ona yasatmis olabileceğim üzüntünün. Bilemiyorum, bilinçli degil ama zaman deyince bunlar oluyor. Cok acımasız hayat, ağlamak geliyor icimden. 2-3 yaşımdan beri babaannem hep benle ilgilenirdi. Kagit oynardık, “al kara maca ver karamaca” hep yenmeme müsade ederdi, ayni oda da uyurduk, geceleri dua ederdi, sarisin boylu poslu yesil gozluydu diye hatırlarım. Bir defa kizmisbim “geceleri hep arapca şarkılar söylüyorsun” diye. Nasıl hissetti bilmiyorum. Kendine has bir kokusu vardi, dua eder namaz kılardı. Hatta geyik postundan bir seccadesi vardi. Severdim. Tulbenti vardi kokusu burnuma geliyor, sevgi guven. Mestli ayakları, kınalı saçları ve elleri vardi, kusagi vardi ve tam Turkmen renkleri olurdu uzerinde. Kucukken oyun olsun diye masaya bitişik duran sandalyelerin arasına gizlenmiştim de nasıl korkmuş. Neyse, vefat haberi geldigi aksam Amcamlarda kalmisti, namazda ruhunu vermiş, isiklar icinde uyusun. Sabah erken kalktigimda okula göndermediler, ben de birey anlamadım belki de okula gitmedim diye memnun bile olmuş olabilirim. Hatta cenazede dagitmak icin sekerler alindi, hatırımda hala, annemin busesinde duruyordu en son. Sonra 1 ay babam yas icinde evde televizyon acilmadi. Belki de okula gittim diye yalnız kalmisdi babaannem, belki o da hizlandirdi vefatını. Sirti agrirdi, bana kendini çiğnetirdi, Hayramcamlarin sobasında işittiği taslari sırtına, ağrıyan yerlerine koyardı. Bazen zoruma giderdi üşenirdim çiğnemeye. Babaannemi kaybettik ama o durumu sindi daha net anlıyorum, dedimin ailesinin yükselişi bitmiş, dedem vefat etmiş, koydeki düzen bozulmuş babam ailesini kurmuş, amcam ve halalarım ailelerini kurmuş ve ucmuslardi yuvadan. Dolayisi ile güçlenme ve gelişme bitmiş dağılma baslamisti. Dedimin ailesinin durusu, baska baska ailelerin yükselişi ile devam eden degisime ayak uydurmuştu. Babaannemin kaybı ile o süreç bitmiş ama Amcamlarin, babamlarin yükselişi baslamisti. Iste benim hatıralarım tam burada başlıyor ama o zamanlar boyle yorumlamamistim. Sonra doyasıya yıllarca bu gelişmenin icinde yaşadım, bahçe hatıralarımda hep oradan. Amcamin arıları vardi, orada gordum erkek ari nedir, iğnesi neden olmaz, işçi ari savasci ari, kralice ari, sepet kovan, sandık kovan nedir. Ari ogul verdi, ogul nasıldır nasıl kovana yerleştirilir, arılar nasıl duman ile sarhos edilir. Nasılagaca asi yapılır yada asaca zift ile yaralanan yerleri tedavi edilir. Kostebek tabancası nedir. Nerden kaldigi bilinmez bir revolver-altipatlarim vardi. Herhalde Hasan agabeyimdedir su an. Pekmez ve baa bozumu nedir, sıra nasıl çıkar, pekmez yaparken puf noktası diyebileceğimiz, ayni bağın toprağından kaynayan pekmeze toprak katildigini oradan ogrendim. Findik agacini ilk orda gordum ama Konyada findik yetişmediğini de orda gordum, ilk beyaz kiraz, velilerin bahçesinde gordum. Catlayana kadar erik, kiraz, kayisiyi oradan yedim hemde agaca tırmanıp ta uzerinde yerim ayni sekilde ellerimi zift gibi karartacak sekilde karadut yediğim veya ceviz topladigim zamanlar oldu. Cevizin karaligini ceviz yaprağı ile temizlemeyi orada ogrendim. Orada yeni dogum yapan ineğin sütüne Agiz dendiğini, seker ile pek güzel 0ldugunu orada ogrendim. Hayramcam sayesinde hasretle savasi, budamaya gordum. Erkek uzum , çekirdeksiz uzum ilk orada gordum. Sanki laboratuvar gibiydi. Orada Hasan agabeyimle köprüler yaptım, su yollar uzerine. Visnenin sadece hisne suyu ambalajları içerisinde olmadigini, ve aromasını orada gordum, kendimden geçtiğim, keske çekirdeği olmasa da avuç avuç yesem dediğim zamanlar hep oradaydı.Biz gülüyor, egleniyor ve buyuyorduk tipki ailemiz gibi ama sonra farkettim bu gecen zamanlar bizleri buyurur ve geliştirirken Hayramcami zamana karsi yavaşlatıyor ve yaslandiriyor. Hayat bir geri, vikisi var, duraklaması var ve inisi var. Hersey gibi evimizi de buyutuyorduk ama yavaşlayan bir hazla. Lisede yavaşlayan ivme ile fizik dersleri alırken bunun aslanda doğanın kanunu olduğu ve heryere uygulanacagini iste 46 yaşına girdigimda idrak edebilir olacagimi bilemiyordum. Önce Atilla agabeyim (isiklar icinde uyusun) evlendi ki bu buyuk bir degisimdi ailede, sonra Yagmur oldu. Yagmur ise bana ve konumuma etkisi ile kalici hissettirdi degisimi. Ailenin en küçüğü ve ayricaliklisi konumumu ona devrettim. Artik hayramcamin torunu olduğu icin, gönlümü alsa dahi ailemizin en küçüğü ve biricigiydi. Ben o yaşımda, Alper kıskanıyor demesinler diye, kendi cocuk aklımla oyuncaklarımı ona hediye ediyordum ama icten ice uzaklaşıyordum bu mutluluk çemberinden, buna büyümektedir deniyor sanirim.
Artik yazlarımı bahçede daha az geçiriyordum zaten geldigimde de Yagmur benim zamanında yasadigim seylerin benzerini yaşıyordu. O da çok şanslı diye düşünüyorum bu tecrübeyi o da maddi diye. Hayramcami yasamak ve deneyimlemek belki bir ikimize kısmet oldu. Zaman içerisinde, ergenlik ve okul yaşamı savrulduk. Bu arada Atilla agabeyimden sonra Hasan agabeyim sonra Mehmet agabeyim, sonra agabeyim evlendiler. Eskiden her cuma cumartesi bir araya gelen ve saatlerce birlikte vakit geçiren, yaz gecelerini bitiremeyen, iftar ramazan kurban icin sürekli birlikte olan aile ufak ufak ayni düşmeyecekmiş başladı. Baska ailerler oluştukça, o ailelerin gelişimi başladı. Ilk gelişimden Yagmur ardından Elif ardandan Hayri sonra Mert arada Deniz ile son bir büyüme, devamında da her olusan ailenin kendi gelişimleri neticesinde kopmalara sebep oldu. Aynisi Babamlarda biraz farklı oldu.
Agabeyimin biraz sorunlu olan evliliğinin baslangici yüzünden hızlı bir ayrışma yaşandı. Ilk baslarda Agabeyim kopuş yaşadı ve kendi gelismine baslarken biz 4 den 3 e sustuk ve daha fazla Amcamlara bağlandık. Sonrasında Agabeyim tarafında konu cozumlensede asla aynisi gibi olmadı ve benimde ilk evliliğimin gitmemesi sebebi ileBabam ve Annem icinfarkli ilerledi. Benim Istanbulda olmam sebebi ile benim kendi yoluma gitmem, bizimkiler icin farklı ilerledi.Hayramcama döndüğümde,son hatirladigim benim is hayatin baslayacagim 1996 Ekim ayından evvel 15 Eylül’de 1 haftalık koye gitmemiz ile neticelendi.
Hayramcam, Babam. Hasan Agabeyim ve ben bizim yesil 124 ile koye gittik. Yolda verdigimiz bir molada banam ve Hayramcam çömelmiş eski günleri yadederken Hasan agabeyim sozu icimde hep kaldı. Onlara bakarak “bak bunlar bir daha ne zaman boyle olurlar bilinmez ama olum herkes icin var Alper” demesi beni hala düşündürür. Sonraki yıllarda olmadık seyler oldu, sonra ogrendik ki Hayramcamda amansız bir hastalık var ama hala mutlu biten Turk filmleri gibi bir mucize olup Amcamin iyilesecegini dusundum.
En son hatirladiklarimdan, kisa denk gelen bir ramazan bayramı icin Istanbuldan gelip Amcami zayiflamis görüp, sonradan bir anda nesesinin ve enerjisinin geldigi gunun akşamında dizlerine sicramis kanserin grisi ve sizisi gitsin diye dizlerini ovdugumu hatırlıyorum. Beni usandirmisti Amcamin bu agrilari, insanin ici yanıyor simdi bile düşündükçe. Sabahina da Amcamin kaybettik. Tam tuvalete gittiğimde cigliklari ve veryansinlari duydum ki Hayramcam’i kaybettik. Ise o zaman gökyüzü nasıl ic bunaltıcı ise hayatta öyle.
Hayat o bahçeye ve çocukluğuma asla gunesi bir Haziran 1 seklinde doğurmadı. Hayramcami özlüyorum, daha da baska ifadesi yok bu hislerimin. Amcam vefat edince onun ailesinin gelişimi, güçlenmesi ve zayıflaması bitmiş yeni yeni ailelerin büyümeleri icin meydana bizlere birakmisti. Simdi donup bakıyorum aileme, Hasan agabeyim, Mehmet Agabeyim ve agabeyim kendi büyümelerine bakarken, ben ayni sekilde kendi yolumda giderken, bize bugünleri verenler sahneden birer birer çekiliyorlar. Ne zor, oldugun yerden inmek ve başkalarına yer acmak icin oyundan çıkmak. Ayni seyi dizim Idil’e bizde yasatacak olmamız ne zor. Acaba Hayramcam ne düşünmüştü. Bu dongu çok zor, özlemek tahammülü ne zor bir deneyim. Yakin zamanda hayatıma giren bir soz: “insan hayati 3 kelime: eğer-meger-keske” çok acı tat bırakıyor agizimda, ozellikle de KESKE ne feci bir kelime. Keske Amcam ile daha çok vakit geçirseymişim veya keske Amcama sigara icirmeseymisim keske arkadaşlarımla vakit geçireceğime orda vakit geçirseymişim diyemiyorum, dongu ve degisim insani çekiyor ve seni sen, hayati hayat yapıyor.
Elif amerikada Idil, Cherly ile oyun parkına gitti, ben de bahçemde oturmuş bunları yazıyorum. Bu bahçeye sahip olmaya karar verdigimde iki temek duygu vardi icimde: Korku ve mutluluk. Bu baca Hayramcamin bana verdigi bir hediye, adi mutluluk! Korku ise acaba başarabilir miyim? Bir bahçe, öyle Hayramcamin bana sagladigi seyler gibi sadece eglencesinin yanında bana yansitmadigi zorluklara göğüs gerebilir miyim? sorusunun bilinmezligiydi.
Simdi goruyorum ki gutum yettiğince burasını bayindir kilmak ve sonradan sahneden çekilmekte ve degisime emanet etmek gerek sanirim.
Hayramcam, Babannem, Atilla agabeyim isiklar icinde yatın…sizi özledim ve size minnettarım hersey icin, bugunum icin, beni yetiştirdiğiniz ve emekleriniz icin.
Uc resim özetliyor herseyi, sanirim bizlerde eklendikçe kendi resimlerimizle, sonsuz albumu tamamlayacağız..dedimin geçirdiği trafik kazasi sonrası çektirdiğin resim, Hayramcamin hastayken yatakta çektirdiğin resim, yukarda Atilla agabeyimin hastanedeki resmi….
Alper 7 Nisan 2019 – Pazar